DiğerGüncelSöyleşi

Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Piyano Şan Bölümü Öğretim Görevlisi Dilek Ergin’le Ses Eğitimine Yolculuk

“Şan, benim için aslında bir mucize. ‘Şan nedir?’ diye sorulduğunda, tanım olarak ‘şan demek,
ses eğitimi demek’ denilse de, ben mucize diyorum. Çünkü şan, küçüklükten beri istediğim
hayallerin ve yeteneklerimin kapısını açan anahtar oldu.”

Şan eğitimi almaya başlamak ve Dilek hocamla tanışmak, söyleşi hikâyemin ilham kaynağı oldu.
Yıllardır merak ettiğim şan eğitimi hakkında kafamda birçok soru vardı. Şan eğitiminde neler yapılıyor,
hangi teknikler kullanılıyor? Özellikle uygulanan tekniklerin ses üzerindeki etkisi ve gerçekten bu
eğitimlerden sonra ses en iyi versiyonuna ulaşıyor mu? Şan eğitimi almak denilince ilk akla gelen, iyi
şarkılar söylemek olarak bilinse de, benim asıl öğrenmek istediğim, doğru nefes alarak konuşma sesle
ilgili teknik bilgileri öğrenip uygulamaktı.
Son sınıfta, alan dışı başka fakülteden ders seçme olanağımızın olması, şan eğitimi almak için fırsat
oluşturdu. Bu fırsatta, Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Kültür Müdürlüğünde görev yapan
Öğretim Görevlisi Dilek Ergin hocamla tanışmama vesile oldu. Ders almaya başladığımdan bu yana
Dilek hocamızın verdiği eğitimlerde kullandığı doğal tekniklerle öğrencilere yön vermesi, bunun
yanında kendisinin de aktif olarak şarkı söyleyip, şarkılarının müzik platformlarında yer alması ve
yetenekli insanlara destek olmak için prodüksiyon şirketi açması dikkatimi çekti.
Özellikle sosyal sorumluluk projeleri kapsamında ders verdiği şan öğrencileri ile yılsonu yapılan
etkinliklerde yardım konserleri düzenlemesi gibi birçok yönünün olması, söyleşi yapmak için aklıma
gelen ilk isim olmasını sağladı.
Söyleşi günü, Çukurova Üniversitesi Kültür Müdürlüğündeki derslikte Dilek hocamla buluştuk.
Dersliğe girildiğinde, piyanolar ve içerinin atmosferi sanki müziğin,
sanatın kokusu sinmiş, her bir yanı sarmış, insanın içinde öyle güzel bir
his uyandırıyor. Dilek hocama, “Biliyor musunuz, sizinle söyleşi yapmak
istediğimde birçok yönünüzün olmasından dolayı o kadar çok soru
olduğunu, hangilerini sorayım diye özetlemem gerektiğini fark ettim.
Ama sizden şan eğitimi aldığım için, şan eğitimi konusunda ağırlıklı bir
söyleşi olsun istedim.” dedim. Hocamızın pozitif enerjisi ile biraz
gülüştükten sonra, keyif aldığımız söyleşimiz başladı.

Dilek Hocam, öncelikle kendinizden bahseder misiniz? Kariyeriniz
nasıl başladı?

İlkokul ve ortaokul dönemlerimde hep sosyal aktiviteler içerisindeydim. Sadece müziğin olduğu,
dansın olduğu, hiç ders çalışılmadığı bir hayat hayal ederken, ortaokulun ilk dönemlerinde bir müzik
hocası ile karşılaştım. Sesimin çok güzel olduğunu söyledi. Koroda bana yer verdi. Bana
‘Konservatuvara girmek ister misin, çok yeteneklisin.’ dedi. O sırada ben ve ailem konservatuarın ne
olduğunu bilmiyorduk. Hocam ailemle görüştü. Aslında konservatuarın Türkiye’nin belirli şehirlerinde
sadece müzik eğitim verilen ve sadece sanatçı yetiştiren çok ciddi devlet destekli kurumlar olduğunu
öğrendik. Ben o dönemden itibaren konservatuar sınavlarına hazırlandım. O dönem şan nedir, opera
nedir tabii hiçbir şey bilmiyordum. Eğitime de direkt bilinçsiz olarak başladım. Aslında niyetim opera
falan değildi. Sesimden dolayı direkt şan derslerine başladım. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet
Konservatuarı Şan ve Piyano Bölümü’ne girdim. Orayı bitirdikten sonra çok ünlü hocalarla çalıştım.
Türkiye’nin en önemli hocaları Muammer Sun, Atıfet Usmanbaş, İlhan Usmanbaş, Müşfik Kenter,
Yıldız Kenter, Türkiye’nin ünlü benim için hocaların hocası ismini dünyaya duyuran Yekta Kara
kendileri operanın Türkiye’deki sayılı okullarının hocalarıdır. Ayrıca Türk Beşlileri ile çalıştım, Ulvi
Cemal Erkin’in çocukları ve öğrencileri ile çalıştım bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum.
İstanbul’da okuduğum 7 yıllık dönemde ortaokul, lise daha sonraki zamanlarda İstanbul Lütfi Kırdar
Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Boğaziçi ve açık hava
festivallerinde part-time çalıştım. Her gün dünyanın dört bir yanından gelen caz grupları, operacılar o
kadar dolu dolu geçti ki oradaki eğitim hayatımda belki de bir ömre yetecek şekilde konser izledim.
Adana’ya ikinci üniversite olarak geldim, burada Opera Solistliği Bölümü’ne girdim. Bittikten sonra
Türkiye’den ve tüm dünyadan genç sanatçıların yarıştığı İsviçre’de bir yarışmaya katıldım. Türkiye’den
bayan olarak ben seçildim. Orada bana Mozart’ın Sihirli Flüt operasından Gece Kraliçesi rolü verildi.
Orada yaşama şartı olduğu için Türkiye’ye geri döndüm. Ardından Yönetim ve Organizasyon alanında
yüksek lisans yaptım. Daha sonra Mersin Devlet Opera ve Balesi’ni kazandım. Bir buçuk yıl çalıştıktan
sonra Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Kültür Müdürlüğü’nden öğretim görevliliği teklifi
geldi ve buraya gelmeyi tercih ettim. Yaklaşık yirmi yıldır şan ve piyano eğitimleri vermekteyim.

Hocam, şan eğitimi hayatınızda size her alanda eşlik etmiş. Sizin tanımınızla şan nedir?
Şan, benim için aslında bir mucize. ‘Şan nedir?’ diye sorulduğunda ise, şan demek, ses eğitimi demek.
Siz bir halk müziği sanatçısı olabilirsiniz. Türkü söyleyebilirsiniz, caz söyleyebilirsiniz, bir öğretmen
olabilirsiniz ya da sunucu olabilirsiniz. Sesi kullandığınız bir alanda da olabilir. İşte bununla ilgili verilen
ses eğitiminin adı şandır.

Peki, şan için sizin tüm aldığınız eğitimlerin ve yeteneklerinizin kapısını açan anahtar diyebilir
miyiz?
Elbette diyebiliriz. Şan, küçüklükten beri istediğim hayallerin kapısını açan anahtar oldu.
Şan eğitiminin insanlar üzerindeki faydaları nelerdir?
İnsanlar üzerindeki faydaları, sesi kontrol altında tutuyorsunuz. Sesi kontrol altında tutmanın temeli
diyaframdır. Diyafram ise nefestir. Sizin sesinizi çok lüks bir bina olarak düşünürsek, sesinizde
muhteşemlik var, lüks binalar gibi yok yok. Şanın temelinde ne vardı? Nefes, diyafram. Tıpkı binanın
temeli gibi. Muhteşem bir bina olsanız bile, temeli iyi kazılmaz ise ne olur? En ufak sarsıntıda yıkılır.
Seste aynı şekilde, diyaframı doğru şekilde temel olarak almazsanız, seste kısıklık, yorgunluk olabilir
ve çok kısa sürede nefes nefese kalabilirsiniz. Ama aldığınız şan eğitimi ile uzun süreli sunum gibi
konuşmalarda en doğru şekilde ilerlemenizi sağlayacaktır. Gündelik hayatınızda yaptığınız diyafram
çalışmaları ve seslerdeki çalışmalarla ifade eğitimi de almış oluyorsunuz. Yani, şanın yan kolları
içerisinde diksiyon da var. Kendinizi tonlamalarla doğru ifade edebilme, olumlu anlamda dikkat
çekebilme, bunların hepsi şanın alanına giriyor. Diyaframla temeli aldıktan sonra ağız açma
tekniklerini yapıyoruz. Çünkü şarkı söylerken biraz daha genişliğe ihtiyacımız var. Diksiyon ve normal
konuşmada sıkıntımız yok ama şanda ses eğitiminde, şarkı söyleme kısmında şan egzersizlerine
ihtiyaç var. Sonrasında branşlaşma başlıyor. Diyelim ki, ‘Hocam, ben halk müziği alanında
branşlaşacağım.’ ya da ‘Ben operada branşlaşmak istiyorum.’ gibi. Özellikle operada kafa sesi ve
rezonans bölgelerin farklısı vardır. Ama halk müziğinde gırtlak nameleri söz konusudur.
Hocam, az önce diyaframdan, nefesten bahsettiniz. Peki, insanlar doğru nefes alıyorlar mı?
İnsan doğasında aslında doğru nefes vardır. Ama ne zamanki ‘nefes al’ dediğimizde, şarkı söylerken ya
da bir sunum yaparken çok farklı nefes alıyorlar, doğru yere, diyaframa nefes alınmıyor. İnsanlar
doğru nefes aldığında daha dingin, daha sağlıklı oluyorlar. Genel olarak insanlar doğru nefes almıyor,
sadece nefes aldıklarını düşünüyorlar.

Şan dersinde hangi teknikleri kullanıyorsunuz?
Önce diyafram eğitimi ile başlıyoruz. Sonrasında sese etki edecek organları çalıştırmak; dil, dudak
kası, çene ve arkadaki küçük dil çalıştırılıp, ardından ses için önemli olan vokal oktav egzersizleri ve
nüans egzersizleri. Sonrasında da repertuvar çalışmaları başlıyor.
Hocam, peki oktav nedir, nasıl bir etkisi vardır?
Bir sesin kalını ve incesi arasındaki mesafeye bir oktav denir. Hani şöyle bir örnek gösterilir,
Türkiye’de İbrahim Tatlıses’in sesi 3,5 oktav; bu çok büyük bir geniş aralığı sahip demek. Yani bizim
hedefimiz hem tizleri hem de pesleri iyi yapabilmek. Hayatın her alanında olduğu gibi şanda da denge
önemlidir.

Kullanılan tekniklerin avantajları ve dezavantajları var mı?
Yeterli eğitim almadan ‘şan dersi veriyorum’ diyerek şan eğitimi verip, farklı teknikler kullanıp
egzersizlere başlanıyor ama bu direkt iki tane organı, ses tellerini etkiliyor ve birçok hastalığa
sebebiyet verebiliyor. Yanlış yapılan şan eğitimi ile birçok insan sesini bile kaybedebiliyor. Ama doğru
yapılan birçok şan egzersizi ile de birçok rahatsızlık şifa buluyor. İstanbul’da okurken ‘Foniyatri’ diye
bir ses sağlığı dersimiz vardı. Halen Adana’ya geldikten sonra gelirken Foniyatri kitaplarımı da getirip,
Balcalı Tıp Fakültesi Hastanesi’ne böyle bir bölüm açtırdım. Özellikle kulak burun boğaz doktoruna
gelip damak bozukluğu olan ve ameliyat olan hastalara şan eğitimi vermek lazım. Konuşma
bozuklukları damak ameliyatı sonrası ses kaslarının çalışması için şan egzersizleri verilmesi lazım.

Şan eğitimi aldıktan sonra sesle ilgili ciddi olumlu farklılıklar oluyor mu? Çok kötü bir ses tonu olan
insan bile güzel şarkı söyleyebilir mi?
Tabii, çok büyük etkisi var ama zamana ihtiyaç var. Ben öğrencilerime sürekli şunu söylüyorum: Şan
bir spor işidir. Bir sporcunun amuda kalkması, çember atlaması gibi düşünün. Önce ne yapar? Kol
kaslarını güçlendirir, yavaş yavaş ayaklarını kaldırır, sonradan amuda kalkıp çember atar. Şan eğitimi
de böyle; ses teli, dilimiz, çenemiz, kas… Ne yapıyoruz? Diyaframı harekete geçirip geliştirdikten sonra
başlıyoruz sesle ilgili kasları hareket ettirmeye. Sonrasında geliştirmeye başlıyoruz. Bunun amatör
öğrenciler için en az dört-beş ay gibi bir zamanı var. Normalde şan eğitimi konservatuvarlarda altı yıl
sürüyor. Opera sanatçıları her gün eşlikçileri ile egzersiz yaparlar. Egzersiz bir günleri geçmez, sporcu
antrenmanı yapmazsa çöker; şan egzersizi yapmayanda böyledir.
Şan eğitimi verirken karşılaştığınız sorunlar neler?
Öğrenciler şarkı söylemeyi, sesini eğitmeyi çok istiyor yalnız müzik kulağı olmuyor. Yani müzik kulağı
olmayan bireyde şan eğitimi zor ilerliyor. Yine de bu durumda olan öğrencilerimi geri çevirmedim,
daha çok destek verdim; o da kendi yeteneği kapsamında şarkı söylüyor. Müzik kulağı şart ama şunu
da belirteyim, şan eğitimini eğer ki konuşma, diyafram, vurgulama, tonlama, spikerlik ve sunum için
kullanıyorsa kişi, burada bundan yana müzik kulağı ile ilgili sorun olmuyor; sadece şarkı söyleme
kısmında sorun oluyor.

Dilek Hocam, şan eğitimi alan öğrenciniz olarak dersi almaya başladığımdan bu yana ilgimi çeken
diğer fakültelerde okuyan, yetenekli ve şana ilgisi olan öğrencilerin derse katılmasına imkân
veriyorsunuz. Bu imkânı sağlamadaki düşünceniz nedir?
Öncelikle benim kendi hedefim her zaman şudur: Bir insanın hayatında ufacık bir yerim varsa, ufacık
bir etkim varsa, bu benim için hayatımda bırakacağım en güzel miras. Bir insanın hayatında bir
gülümseme olmak, hoca olarak ileride hatırlanacak bir anı bıraktıysam, benim için hayatımda bunun
ötesinde bir şey yok. Öğrencilerime ders anlatırken kendi deneyimlerimden bahsederim. Bir dersi
kurallarına göre, örneğin ‘sadece şan şudur’ gibi değil de, bunun yanında hayatta başımdan geçen
örneklerle anlattığımda daha etkili olduğunu düşünüyorum. Öğrenci ile öğretmenin arasındaki olumlu
enerjinin başarıyı getirdiğine inanıyorum. Onlara imkân sağlayarak yeteneklerini ortaya çıkarmalarına
elimden geldiğince destek oluyorum. Örneğin sizler gibi bir dönem ders alan istekli öğrencilerime
diğer dönemde gelebilme imkânı sunuyorum. Bu da öğrencilerimde motivasyon sağladığından mutlu
oluyorum.

Hocam, bu arada öğrenciler demişken, her yılsonu sosyal sorumluluk projeleri kapsamında
öğrencilerinizle yapılan etkinliklerde yardım konserleri düzenliyorsunuz. Bu konserler nasıl
gerçekleşiyor? Ne gibi geri dönüşler aldınız? Anlatır mısınız?
Biraz önce bir insanın hayatına dokunmaktan bahsetmiştim. Öğrencilerimde ileride “Şan hocamızla
böyle güzel bir anımız var.” diyerek güzel hatırlanmak amacıyla “Hayalim Hayal Olsun Çocuk”
sonrasında “Kitabını Al Gel” gibi projelerin hepsinde hedefimiz bir hayata, bir çocuğa, bir kuruma ve
bir yokluğa faydamız olması. Tüm bu konserlerde sağlanan gelirlerle çocuklara oyuncak aldık ve köy
okullarına kütüphaneler açılmasına destek olduk. İnanın, orada biletler satıp kendimiz paralar
kazansak, öğrencilerimle bu mutluluğa erişemezdik. Yılda dört beş defa öğrencilerimle bahar
konserleri, yaza merhaba, portakal çiçeği ve jakaranda karnavalları gibi etkinliklerde bu festivalleri
temsil eden kıyafet ve aksesuarlarla konserler düzenledik. Her defasında bir amacımız oldu. Özellikle
down sendromlu ve otizmli bireylerle eğitim verilsin dendiğinde onları konsere davet edelim, beraber
şarkılar söyleyelim diye düşündük. Düzenlediğimiz etkinliklerde bu özel çocuklarla üniversitedeki
öğrencilerim partner oldular. Çocukların mutluluğu inanılmazdı. Konserlerde biz küçük çocuklara
oyuncak alacağız dediğimde onların sevinci, coşkusu katlandı. Oradaki duygu benim için çok önem
taşıyordu.

Hocam, bu arada sizin müzik yaşantınız var. Müzik platformlarında klipleriniz yer alıyor. Eğitmenlik
yaparken aynı zamanda şarkı söyleme kariyeriniz nasıl başladı?
Ben çocukluğumda beri sahnede olmayı çok seviyordum. Opera da müzikle sürekli sahnedeydim.
Öğretmenlik yaşantıma geçtikten sonra sahneye çıkmayı kestim. Üniversite kapsamında ve sosyal
sorumluluk projeleri konserlerinde koro şefi olarak yer alıyordum. Bir gün bir yardım konserinde
öğrencilerim benim sahneye çıkmamı istedi, bir eserde onlarla birlikte yer aldım. Ama asıl operadan
pop şarkıcılığına geçişim yaşantıma otizmli birey piyanist Caner Serin’le tanışmak oldu. Aynı zamanda
bu hayatımın dönüm noktası oldu. Onun normalde hiç konuşmayan biri olması ama benimle şarkı
söylemek için ısrar etmesi, bu şarkının pop müzik olması ilk önceleri hayır dememe rağmen onu
kıramadım. Onunla birlikte portakal çiçeği festivalinde düet yaptık, işte bu benim ilk pop şarkı
söyleme hikâyemdir. Aslında operayı zaten söylüyordum ama pop müzik benim için uç bir noktaydı.
Caner’in hayatıma çok olumlu etkisi oldu. Hayatı bu kadar ciddiye almamam gerektiğini, opera
dışında başka tarzlarda da şarkı söyleyebilirim düşüncesini verdi. Sonrasında pop müzik ise benim
hobim haline geldi.

Dilek hocam, son olarak prodüksiyon şirketiniz olduğundan bahsetmiştiniz. Buradan yetenekli
öğrencilerinize ve birçok kişiye müzik alanında imkân sağlıyorsunuz. Prodüksiyon şirketi açma
amacınız neydi?
Müzik alanında o kadar yetenekli insanlar ve öğrencilerim vardı ki, bu alanlarda olumsuz insanlarla
karşılaşma durumu olması beni tedirgin etti. Bende bu olumsuz durumu kendimce ortadan kaldırmak
için prodüksiyon şirketi kurdum. Akdeniz Gençlik Festivali kapsamında bir gençlik festivali
düzenledim. İsmi “Festival Yıldızını Arıyor” du. Aralarından yetenekli on kişiyi seçtim, şu an üçüne klip
çektik ve yayınlanmaya başladı. Dediğim gibi, insan hayatına dokunmak, insanların yeteneklerini
geliştirmesine imkân sağlamak, bir hayali gerçekleştirmek hayatıma iyi gelen en iyi şey oldu.
Hocam verdiğiniz bilgiler ve keyifli söyleşimiz için size çok teşekkür ediyorum.. Asıl ben teşekkür
ederim, öğrencimle keyif aldığım unutulmaz güzel bir anı oldu..

Söyleşi: Meltem ÇETİN TÜRKYAŞAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir