Selçuk Alkan İle Yazmak Üzerine Söyleşi
‘’İyi eserler ve bunların yazarları her zaman kalıcıdır bence. Popülizm odaklı eserler de saman alevi gibi parlayıp söner, diye düşünüyorum. Birçok yazarın değeri, o hayattayken bilinmese de, iyi eser veren yazarların kıymeti zaman içinde anlaşılır, çünkü o onlar zamana mühür vurmuşlardır. Dünya var oldukça bu mühür onları hatırlatmaya devam eder.’’
Yazmak… Birçok kişi gibi İletişim öğrencilerinin en çok ilgisini çeken, içinde oldukları bir alan. Eğitim hayatınız boyunca kendinizi, sınavlarda, ödevlerde, belki de hiç beklemediğiniz anlarda bile yazarken bulursunuz. Ne yazılar dökülür kaleme; kimi yazdıkça daha da öğrenir, kimi de zaten yazmayı sever, yeteneğinin ışığında daha da var hisseder kendini. Kelimeler adeta birer tuğla gibi sıralanır zihninizde, hikâyeler, makaleler, denemeler şekillenir parmak uçlarınızda. Ve belki de farkında bile olmadığınız bir yeteneğinizi keşfeder hocalarınız, sizi daha iyi yazmaya teşvik ederler.
Peki, yazmak deyince akla ne gelir tam olarak? Bir sanat mı, bir zanaat mı? Yetenek mi, yoksa çalışmayla kazanılan bir maharet mi? Bu soruların cevabını ararken, Selçuk Alkan’ın eserlerine dalıyoruz. Yazma sanatını ve tekniklerini ustalıkla anlatan Alkan, öncelikle “iyi bir okuyucu olmak”ın önemini vurguluyor. “Okumadan yazma olmaz” diyor ve genç yazar adaylarını bu yolda teşvik ediyor.
Edebi, kişisel gelişim farkındalık, çocuk kitapları gibi birçok esere imza atan, aynı zamanda editörlük ve yayın koordinatörlüğü yapan, mütevazı, naif kişiliği tanınan eğitimci, yazar, çevirmen, Selçuk Alkan’la yaptığımız söyleşi de yazmanın gizemli dünyasını keşfedecek, sanat ve zanaat arasındaki ince çizgiyi inceleyeceğiz. Yetenek ve çalışmanın rolünü sorgulayacak, iyi bir yazar olmak için neler yapılması gerektiğini ve kendi deneyimlerini konuşacağız. Keyifli okumalar diliyorum.
Öncelikle kendinizden bahseder misiniz? Yazma tutkunuz nasıl başladı?
Ortaokul sıralarında böyle bir tutkuya kapıldım. Tabii ki kıymetli öğretmenim Osman Işık hocamın, yazdığım bir kompozisyon metnini çok beğenip beni yazmaya teşvik etmesi, yazma tutkumun ateşlenmesinde önemli bir dönüm noktası oldu. Ayrıca ablam çok kitap okurdu. Onun okuduğu kitapları ben de okur; farklı dünyalarla, farklı insan ve hadiselerle sayfalarda buluşmak beni çok heyecanlandırırdı.
Peki, sizin tanımınızla yazmak nedir?
Bence yazmak, öncelikle kendini ifade etmektir. İnsanın söylediklerinden çok söylemediklerini ifade etmesidir. Bunun yanında hayata, insanlara, dünyadaki hadiselere, geçmişe, geleceğe, yaşanmışlıklara-yaşanmamışlıklara, bilime, fikre, vizyona, ütopyaya ve dahi fantastik dünyalara dair duygularını, düşüncelerini, tahminlerini, beklentilerini ifade etmek ve bunu da insanlarla paylaşmaktır.
Birçok kitabınız var ama bugün yoğun olarak yazmaktan söz edeceğimiz için, “Yazma Sanatı ve Yazma Teknikleri” kitabınızda, ‘’Yazmanın bir sanat mı yoksa bir zanaat mı”, ”yazmanın bir yetenek mi yoksa çalışmakla elde edilen bir maharet mi” olduğunun yanıtını veriyorsunuz okuyuculara. Gerçekten iyi yazabilmek bir yetenek mi yoksa sonradan çalışarak elde edilecek bir maharet mi?
Şöyle diyelim: Elbette zihinsel ve bedensel yeterliliği olan herkes yazabilir. Zaten ilkokulda hepimiz okumayı ve yazmayı öğreniyoruz. Ve bu anlamda hepimiz birer “yazarız”. Tabii ki “yazarlık” denilince, bu daha çok sanatsal, düşünsel, fikirsel, bilimsel anlamda metne dayalı eser üreten kişi anlamında ele alınıyor. Bence yazarlığın iki temel boyutu var. İlki doğuştan gelen yetenekle ilgili… Diğeri ise çalışmakla, bol bol okuyup yazmakla ilgili. Ozanlara, şairlere baktığımızda, şöyle bir geçmişe gidersek, aralarında hiç okul okumamış ama hayatı okumuş ve içinde hayatın her safhasını biriktirerek bunu bir ilhamın ateşlemesiyle dizelere ya da satırlara döküp muhteşem yapıtlar ortaya koymuş kişiler görürüz. Tahsil yapmış kişilerden de muhteşem eserler çıkmış. Yani bu bence kişinin içinde olabilecek bir şey. Kişi isterse bunu yapar. Bazısı da içinde birikenleri bir gün bir şelale gibi akıtıverir kâğıda…
Kişinin tercihine ve yeteneğine göre de değişir olayın zanaat mı yoksa sanat mı olduğu. Benim bakış açım, yazmanın bir sanat olması gerektiği yönünde… Ancak gerektiğinde ya da kişinin tercihi doğrultusunda elbette zanaat olarak da kullanılabilir, kullanılmaktadır.
Kitabınızda ayrıca okuma olmadan yazma olmayacağını, yazmanın eser üretmenin bir adanmışlık olduğunu söylüyorsunuz. Bu tanımı biraz açar mısınız?
Güzel bir şeyler yazmak istiyorsanız bir şeylerden ilham almalısınız. Bu, doğa, insan, hadise ya da herhangi bir varlık olabilir. Hatta var olmayan, olduğu varsayılan şeylerden de ilham alınabilir. Bu şekilde hiçbir şey okumadan da bir şeyler yazılabilir mi, elbette yazılabilir. Ancak sanatsal anlamda olaya bakacak olursak, diğer yapıtlardan ilham ve bilgi almak, yazma kalitemizi oldukça olumlu bir şekilde etkiler. Bilimsel anlamda bir şeyler yazıyorsanız, zaten sayılarca bilimsel makale ve eser okumanız gerekir ki, var olanı bir adım daha öteye taşıyabilesiniz. Yazmanın, eser üretmenin bir adanmışlık olduğunu söylüyorum, evet. Çünkü birçok insan “ne olur yani ben de bir şeyler yazarım” deyip bir türlü kâğıdın ya da klavyenin başına geçemiyor. Geçenlerin büyük kısmı iki-üç sayfadan sonra sıkılıp işi erteliyor. İster bilimsel bir eser olsun ister sanatsal, her birinde yazarken ayrıca derin bir araştırma ve tecrübe altyapısı gerekiyor. Yazdıklarımızın nereye varacağını tahmin etmek, yazdıklarımızın ve iddia ettiklerimizin hangi kaynaklara dayandığını bilmek ve bunu belirtmek de önemli. Yazmaya başladığınızda yorucu bir sürece girmiş olursunuz. Saatlerce ekranın, klavyenin ya da kâğıdın karşısında düşünmek, yazmak, düzeltmek ve hatta yazdıklarınızın hepsini iptal edip tekrar yazmak ve buna odaklanmak gerekir ki, odaklandığınızda kapı çalabilir, telefonla sizi arayabilirler, eşiniz ya da çocuğunuz, marketten bir şeyler isteyebilir, yakınlarınız hasta olabilir, vefat edebilir; günlük iş, aile ve sosyal çevre ile ilgili görevleriniz sizi bazen bu odaklanmadan mahrum bırakabilir. Yani hayatın hengâmesi içinde odaklanmak, yazmaya vakit ayırmak, günlük meselelerden sıyrılıp yazdıklarınızın içine girmek bazen yorucu ve zorlayıcı olabiliyor. Ama yazma tutkunuz varsa her türlü yazarsınız, o ayrı.
Bir süre Almanya da yaşadınız. Alman edebiyatı veya kültürü sizin eserlerinizi nasıl etkiledi? Orada yaşadığınız deneyimleriniz yazma kariyerinizde nasıl bir rol oynadı?
Çocukluk ve ilk gençlik yıllarım orada geçtiğinden, o dönemde Almanların bir tür halk kahramanı olarak kabul edilen Eulenspiegel öyküleri oldukça ilgimi çekmişti. Biraz daha büyüyünce Kafka ve Zweig favorilerimden oldu ve hâlâ da öyledir. Ayrıca o dönemde Almanya’da yaşayan Türklerin gurbet ve hasret türküleri, şarkıları ve şiirleri beni derinden etkilemiştir. Ben bağlama çalardım ve ilk gurbet şiirimi de 13 yaşlarında yazıp kendim bestelemiş ve gizli gizli sazımla beraber söylemiştim.
Uzun yıllar öğretmenlik yapmış biri olarak, eğitim alanında yazma ve yayıncılık faaliyetlerinizin size kattıkları neler oldu?
Ben 23 yaşında baba ocağından ayrıldım ve daha önce hiç görmediğim, uğramadığım Doğu’da göreve başladım. Çok farklı kimliklerle tanışma fırsatım oldu. Almanya ve İstanbul’dan sonra Doğu’daki insanları, kültürleri tanıdım ve bunlar bana ilk başlarda çok farklı gelmişti. Hayatın sadece benim yetiştiğim çevreden ibaret olmadığını anladım ve karşılaştığım kişiler, öğrenciler bana muazzam bir hayat tecrübesi sağladı. Bir bakıma şöyle diyebilirim. Yaşadığım olumlu şeyler yanında beni kıran, hayal kırıklığına uğratan kişiler, hadiseler, hepsi de benim hayat öğretmenim oldu. Bu tecrübeler, içimde zaten var olan yazma ateşini iyice harladı. Yayıncılığa gelince, bu, yazarlıktan biraz farklı. Kazanma, kaybetmeme, satış, pazarlama, rekabet, ödemeler, alacaklar, verecekler, vergiler derken, sanatsal yönümü törpüledi açıkçası. En iyisi bilim, sanat, edebiyat ve eğitim alanından özgürce yazmak diye düşünüyorum şimdi.
Genç Gelişim, Beyin Gücü, Süper Beyin ve Genç Öğrenci dergilerinde editörlük ve yayın koordinatörlüğü yaptığınız süre zarfında hangi zorluklarla karşılaştınız? Bu görevlerin yazma süreciniz üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
Bu dergilerin zaten okuyucusuydum ve çok seviyordum. İnsan bazen sözlerine dikkat etmeli, çünkü bunlar kabul edilebilir bir dua hâline gelebiliyor. Çok arzu ederdim bu dergilerin ekibinin içinde yer almayı. Ve bir gün baktım ki bu dergilerin editörü, bir süre sonra da yayın koordinatörü olmuşum. Adem Özbay’a, bu konuda bana destek olduğu için teşekkür ederim. Zevkli olduğu kadar özveri, sabır gerektiren bir iş editörlük. Yazın hususunda belirli bilgi birikimi, tecrübe ve konuya hâkimiyet gerekiyor. Ayrıca yazarların metinlerini düzeltirken bazen karşı taraftan, egosu yüksek kişilerin, “benim metnime nasıl müdahale edersin” tarzı çıkışlar oluyordu. Ama onları bir şekilde ikna etmek ya da metnin güzel bir hâle gelmesi için çaba sarf etmek yine bana düşüyordu. Bir de zamanla yarışıyorsunuz. Yani dergi vaktinde çıkmalı, düzeltmeler hızlı ve hatasız yapılmalı, yazarla istişare edilmeli. Baskı sürecine giriş, tekrar tekrar okumalar, kısıtlı zaman içinde yapılması gereken işler. Ayrıca bir harf hatası bile gözden kaçsa bu sorun oluyor. Derken gözleriniz de bu sırada gaipten yıldızlar görmeye başlıyor ve ağrıyor😊
Hangi tür yazıları ve eserleri kaleme almayı tercih ediyorsunuz? Yazma sürecindeki ilham kaynaklarınız neler?
Edebiyat, tarih, eğitim ve psikoloji konuları favorimdir. Son zamanlarda kişisel farkındalık konuları üzerinde çalışıyorum. Edebiyat alanında Stefan Zweig, Franz Kafka, Ahmet Ümit, İskender Pala ve Cumhuriyet dönemi yazar ve şairleri… Bunları birbirinden ayırt etmem zor. Farkındalıkla ilgili son zamanlardaki ilham kaynaklarım Dr. Joe Dispenza, Prof. Bruce Lipton, Ellen Langer, Gregg Braden…
Hangi yazarlar veya eserler sizin için en büyük ilham kaynağı olmuştur? Yazma sürecinizde size rehberlik eden belirli eserler veya yazarlar var mı?
Önceki soruda belirttiğim gibi Stefan Zweig ve Franz Kafka favorilerimdir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Ümit, İskender Pala eserleri de beni oldukça cezbeder. Freud, Jung, Adler kitapları da her zaman elimin altındadır.
Yazma tutkunuzu sürekli devam ettirmek için neler yapıyorsunuz? Yaratıcılığınızı canlı tutmak ve ilhamınızı artırmak için hangi yöntemleri kullanıyorsunuz?
Ben özellikle bir şey yapmıyorum. Söylemek, anlatmak, paylaşmak istediklerim zamanla içimde yoğunlaşınca, bir şekilde yazıya dönüşüyor.
Aynı zamanda çocuk kitapları da yazıyorsunuz. Yazdığınız eserlerde hangi değerleri ön plana çıkarıyorsunuz, okuyucuya iletmek istediğiniz mesajlar neler?
Özellikle çocuklara sevgi, saygı, hoşgörü, empati, yardımlaşma, paylaşma, çalışkanlık, gayret üzerine değerleri içeren mesajları vermeye çalışıyorum. Günümüzde toplum olarak bu değerleri gittikçe kaybettiğimizi gözlemlediğinden, bu değerleri geleceğin büyükleri olacak çocuklara öğretmek, anlatmak istiyorum ve buna oldukça önem veriyorum.
Çevirmenlik deneyimlerinizden bahseder misiniz? Hangi tür eserleri çevirdiniz ve bu süreçte en çok zorlandığınız dil veya konu neydi?
Stefan Zweig’in “Satranç” ve Franz Kafka’nın “Dönüşüm” kitaplarının çevirilerini yaptım. Çok zorlanmadım, çünkü zaten Almanca biliyorum.
Gelecek projeleriniz hakkında bizi bilgilendirir misiniz? Okuyucularınızın önümüzdeki dönemde sizden neler bekleyebileceğini paylaşabilir misiniz?
Kişisel farkındalık üzerine çalışıyorum son zamanlarda. Psikoloji, terapi, meditasyon, epigenetik, hücre biyolojisi, nöro-plastisite konularını kapsıyor çalışmalarım. Özellikle yabancı bilimsel makale ve araştırmalar üzerinde çalışıyorum. Bu benim belki de öğretmenlik yapımdan geliyor, bir şeyler araştırmak, öğrenmek, paylaşmak ve öğretmek… Ama diğer yanım edebiyattan yana… Nasip olursa ileriki yıllarda bir roman planım var yine… Kısmet diyelim tabii…
Yazarlık mesleğinin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
İyi eserler ve bunların yazarları her zaman kalıcıdır bence. Popülizm odaklı eserler de saman alevi gibi parlayıp söner, diye düşünüyorum. Birçok yazarın değeri, o hayattayken bilinmese de, iyi eser veren yazarların kıymeti zaman içinde anlaşılır, çünkü o onlar zamana mühür vurmuşlardır. Dünya var oldukça bu mühür onları hatırlatmaya devam eder.
Genç yazar adaylarına yönelik önerileriniz nelerdir? Yazar olmak isteyen gençlere vereceğiniz en önemli tavsiye nedir?
Hayatı iyi okusunlar, mütevazı olsunlar, özveri göstersinler, bu işe gönül versinler ve gerçekten iyi bir yazar olmaya, ama en öncesinde güzel bir insan olmaya gayret etsinler, derim.
Beni misafir ettiğiniz için teşekkürlerimi sunuyor ve “Hoşça bakın zâtınıza” diyorum.
Röportaj: Meltem ÇETİN TÜRKYAŞAR